AFFETMENİN MANEVİ BOYUTU
AFFETMENİN MANEVİ BOYUTU
Seanslarımızda gördüğümüz en önemli duygulardan bazıları öfke, kızgınlık ve nefret duyguları. Bu duygular adeta insanı içten içten yakıyor. Üzüntü, pişmanlık, kaygı ve hatta değersizlik bile daha kolay çözülebilirken öfke, kızgınlık ve nefret duygularını atmak zor oluyor. Eğer değersizlik duygusu öfkeye sebep olursa, o zaman değersizlik de zorlaşıyor. Çünkü yine affedememe ile karşılaşıyoruz.
İnsanlar bu duygulardan vazgeçerse hemen affetme moduna gireceklerini,
affederlerse de onların yanına kâr kalacağını düşünüyor. Ve aslında sırf onları
cezalandırmak adına affetmemeyi, dolayısı ile öfkesinden vazgeçmemeyi tercih
ediyorlar.
Hayatta bazen toleranslı olmak kırılmaya engel olur. Eğer hiç
toleransınız yoksa çok vazla kırılgan veya kırıcı olabilirsiniz. O yüzden affetmek
eğilmektir, kırılmadan eğilmektir. Kırılmamak için eğilmektir. Yaşadığın
acıların yükünü azaltmak için aslında güçlü olarak eğilmektir. Böylece kırılmadan
çok çabuk yaralardan iyileşmektir affetmek. Yani yaralardan ve acılardan kurtulma
gücüdür. Evet yaşam haksızlıklarla doludur ancak yaşamla mücadele, öfkeyle ve
affetmekten uzak bir şekilde yapılamaz. Sen yine de yaşamın acımasızlıklarına
karşı affedici olmayı tercih edebilirsin.
İşte biz bu yazımızda affedici olmanın güzelliklerini, affedersek yanlarına
kâr kalıyor mu bunu incelemeyi seçtik. Hatta bu konuda manevi destekleri ele
alarak, yüce yaratıcının bu konuda bize nasıl yardımcı olduğunu, bizi zayi
etmeyeceğini, affetmenin bizim için ne kadar önemli olduğunu yüce kitabımızdan
aldığımız mesajlarla gözler önüne koymaya çalıştık.
Böylece enerjimizi emen, frekansımızı düşüren bu olumsuz duyguların
farkına daha net olarak varmış olacağız. Kuantum alanda, mana aleminde enerjisel
akışımızı sekteye uğratmasına izin vermemiş olacağız.
‘’Ancak vermiş oldukları kesin sözden/teminattan [mîsâk] caydıkları için
onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar, öyle ki kelimeleri
yerlerinden/bağlamlarından kopararak bozuyorlardı [yuharrifûne], ve kendilerine
hatırlatılan/öğütlenen şeylerden bir hisse almayı da unutmuşlardı. Bu yüzden, içlerinden
pek azı hariç onlardan daima hainlik görürsün. Sen yine de onları affet ve
onlara aldırma/hoşgör. Muhakkak ki Allah iyi davrananları [muhsinîn] sever.
Mâide Suresi 13. Ayet’’
Hainlik bile görsen affedici ol diyor Allah. Bu onların yanına kalsın
diye tavsiye ettiği bir durum olmasa gerek. Demek ki aslında affetmemenin bizim
üzerimizde başka oluşturduğu arızalar, sağlıksız durumlar var ki, onların hainliklerine
rağmen sen sağlıklı olmaktan vazgeçme. Sağlığını bu şekilde hainlik yapanlar
için tehlikeye atma diyor bence.
‘’(Ey Peygamber!) İnananlara söyle: “Allah’ın (hesaba çekeceği) günlerin
(geleceğini) ummayanları bağışlasınlar. Nasıl olsa sonunda, her bir
kavme yaptıklarının karşılığını verecektir.” Câsiye Suresi 14. Ayet’’
Ve burada da bize işte bu affedişlerin onların yanına kâr kalmayacağını
ifade ediyor. Nasıl olsa sonunda yaptıklarının karşılığını alacaklar. Ama sen
onlarla uğraşma, yanlarına kalır diye, ben affedersem ahirette de Allah affeder,
böylece hem burada hem orada onlar kazanmış olur diye düşünme. Çünkü Allah bu
ayette herkese yaptıklarının karşılığını vereceğini söylüyor. Bu kabağında
(kelinde) bir sahibi var hikayesinde olduğu gibi sen affetsen de sana yapılanı
Allah affetmez ve hesabını mutlaka sorar.
Vaktiyle bir derviş, nefisle mücadele makamının
sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonra her türlü gösterişten arınacak,
varlıktan vazgeçecektir. Derviş usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır.
"Kalk bakalım kabak derviş, kalk da tıraşımızı olalım" diye kükrer.
Dervişlik bu... Sövene dilsiz, vurana elsiz olmak gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ne de olsa mahallenin kabadayısı, elinde silah astığı astık kestiği kestik. "Ne diyorsak o'' diye ortalıkta dolaşan bir belalı. Ses çıkaramaz.
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar.
Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında sürekli aşağılar dervişi, alay eder.
Kabak aşağı, kabak yukarı! Konuşur durur.
Derviş mahzun, düşünceli cevap verir:
"Vallahi gücenmemiştim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın
da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!
Sen sadece üzerindeki affetmemekten kaynaklı devamlı onu düşünme
yükünden kurtul. Zira affetmiyorsan öfkelisin, kızgınsın demektir. Kızgın sirke
küpüne zarar. Ona değil sana ağırlık. İşte bu yüzden affet ve Allah’a havale
et.
‘’Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini
yenerler, insanları affederler. Allah da iyi davrananları [muhsinîn] sever. Âl-i İmrân Suresi 134.
Ayet’’
Burada da aslında Yüce Allah affedici olabilmek adına yol gösteriyor.
Yani affedici bir kalp sahibi olmak istiyorsan Allah için harcayanlardan ol
diyor. Bu ne demek? Allah için yardım et, sadaka ver demek. Peki insanlara her
fırsatta Allah için yardım eden, sadaka veren insanın kalbinde insalara karşı
öfke barınabilir mi? Zor... Ve böylece, yani öfke olmayınca affetmek kolaylaşır.
İşte yol, işte mükafat. Allah böylelerini seveceğini söylüyor.
Mücâhid’in huzi’l-‘afve ibaresine verdiği anlam şudur: “İnsanların
yaratılışlarına uygun tavır ve davranışlarından kolay, doğal olanını al”
(huzi’l-‘afve min ahlâki’n-nâs ve a‘mâlihim). Taberî de bu anlamı tercih eder.
Buhârî’nin Urve’den naklettiği “Allah, Elçisine insanların fıtratlarına uygun
davranışlarından kolay olanını almasını emretti” hadisini İbn Kesir bu âyetin
tefsiri sadedinde nakleder.
Bu durumda demek ki fıtrata daha uygun olan aslında affetmektir. Zaten
affedememenin hasta etmesinden de anlıyoruz bunu. Artık psikolojik olarak
araştırmalar da ortaya koymuş ki eğer affedemiyorsanız olumsuz duygularda
kurtulmanız mümkün olmadığı gibi, sırtınızda bir yük taşımış oluyor, hatta
bunun fiziksel yansımalarını bile yaşıyorsunuz.
Onlar; büyük günahlardan ve
hayâsızlıktan/iffetsizlikten²¹ çekinenler ve kızdıklarında da bağışlayanlardır.²² Şûrâ Suresi 36-37. Ayet
Size dünyada verilenler dünya hayatının güzel bir şekilde devam etmesi
içindir. Burada yaşadıklarınız bazen olumsuz gibi bile görünse o sizin bu
dünyada tecrübe kazanmanız ve güçlü hale gelmeniz içindir. Bunları böyle
değerlendirir ve Rabbinize güvenirseniz o halde yaşadıklarınız sizi onun
katında değerli hale getirir. Bunun için de kızgınlıklarınızdan vazgeçebiliyor
olmanız lazım. O zaman onun katında daha hayırlı ve kalıcı olan nimetlere
kavuşmuş olacaksınız.
Bir kötülükle karşılaşırsa sana da misli ile karşılık verme hakkı doğar.
Bu ayette kısas olduğunu görüyoruz. Bunu istemek ve yapmak senin hakkın. Ama
Allah diyor ki sen affedici ol. Öyle olursa onun ıslahına faydalı olursun.
Aslında kendi ıslahına da faydalı olursun. Çünkü olumsuz duygularını af
sayesinde ıslah etmiş olursun. Böylece Allah katında mükafatı hak etmiş
olursun. Ne olur, nasıl olur ve ne zaman olur Allah bilir, ancak çoğu zaman
duygusal olarak hemen rahatlama hissetmek, daha dengeli bir psikoloji kazanmak
sanırım Rabbimin verdiği ilk mükafatlardan oluyor.
Yani aslında siz size yapılanı affederek gerçekten büyük bir iş başarmış
oluyorsunuz. Affetmek sıradan bir iş değil. Azmil umur yani değerli ve şerefli
bir iş olarak ayette ifade edilmesi çok manidar. Sizi gerçekten tekâmül yolunda
mesafe aldıracak, enerjinizi ciddi oranda yükseltecek bir güce sahip.
Tüm bu ayetler bize aslında pozitif olmanın yolunu, gerekliliğini
göstermiş oluyor. Frekansımızı yüksek tutabilmek, maddi kabuktan sıyrılıp
manevi bir boyut kazanabilmek, sırtımızda metal yükü gibi bizi aşağı çeken
yüklerden kurtulup kuantum alemde yol almak yukarıdan bu yana
bahsede geldiklerimizi iyi değerlendirerek çok daha mümkün hale gelmiş olacak.
Zira kuantum yolculuk için bizi aşağı çeken olumsuz duygulardan
kurtulmak çok önemliyken, özellikle öfke, kızgınlık ve nefret bunların başında
geliyor. Eğer affedemedikleriniz varsa bu duygulardan biri veya birileri
mutlaka vardır. İşte bu duygulardan arınmak ve affedici olmak kuantum alemin,
yani mana aleminin kapısını sizlere de açacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder
Yorumunuz için teşekkür ederim. En kısa zamanda değerlendirilecektir.