CİBRİL VE RUHUL KUDÜS YOK DİYORLAR!

Kur'an'da Cibril (Cebrail) olmadığını daha doğrusu böyle bir vahiy meleğinin olmadığını iddia edenlere hazırlanmış kısa bir cevaptır.  Cibril ifadesinin kelime anlamından yola çıkarak burada özel olarak bir melek ismi değil, Allah'ın gücüne vurgu olduğunu ifade ediyorlar. Bizim cevabımız;

Öncelikle bir isim özel isim olmakla beraber anlam olarak farklı manaları içerebilir. Mesela ismi Kaya olan birisinden başka bir yerde bahsederken bu insan olamaz çünkü kaya taş demektir demeyiz. Bu taş demek olsa da bir insana ait isimdir deriz.

Böyle de Kur’an’da Cibril kelimesi geçmiştir ve Cibril, kullanım esnasındaki değişimlerle Cebrail demektir. Kasıt aynıdır. Sami dil ailesine ait bir kelimedir. “Cebr”, güç, kuvvet; “il” de Rab manasına gelir. Bunun böyle olması da bu ismin bir meleğe ait olmasına mâni değildir. Melek anlamı içeriyor olması gerekmez. Zaten Allah'ın gücü kuvveti anlamı içermesi, Allah'ın bu anlamda onu kullandığını gösterir.

‘’De ki: “Kim Cibril’e düşmansa (şunu iyi bilsin ki), Allah’ın izniyle onu (Kur’an’ı) senin kalbine, kendisinden önce gelen (kitapların aslını) doğrulayıcı, bir rehber ve müminler için bir müjde olarak o indirmiştir. ‘’ Bakara Suresi 97

Burada eğer Cibril’e düşmansa derken, buradaki Cibril'i ‘’Allah'ın gücü’’ olarak alsak, bu güce düşmanlık değil ancak karşı gelmek veya kabul etmemek olmalı. Düşmanlık bu anlamda birine veya bir şeye karşı olur ki o halde Cibril bir varlık olmalı. Yaptığı işten Allah’ın emirlerini (Ayetlerini) peygamberin kalbine getiren yani vahiy taşıyan olduğunu görüyoruz. Bu da ancak bir melek olabilir ki, ilk kelimelerde adının Cibril ( Allah'ın gücünü temsil eden anlamında) bir melek olduğunu anlarız.

Bu durumda Kur’an’da Cibril bir melek olarak yok demek ne kadar doğru olur?

Ayrıca buradaki indirmiştir ifadesi de kendi rızasıyla gibi algılanmamalı. Kişi bir şeyi bir yere indirirken bu başkasının talebini gerçekleştirmek adına da olabilir ki biz buna da o indirdi deriz. Ancak onun indirmesini başkası istemiş olabilir. Ki burada da Allah'ın izni ile denmektedir. Demek ki Allah istemiş. Yani emri yerine getirmiş.

‘İşte o zaman Allah diyecektir: “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Ruhu’l-Kudüs’le desteklemiştim; sen beşikte ve yetişkin iken insanlara konuşuyordun. Hani sana Kitap'ı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim.  …..’’ Mâide Suresi 110. Ayet

Burada Ruhul Kudusün kitap olması da bana göre biraz zorlama olur. Çünkü Hz İsa’yı onunla desteklediğini söylüyor. Sadece yetişkin iken olsa kitap olarak anlayalım ama beşikte iken de dediğine göre okunması gerekenden başka bir durum olmalı. Burada bir koruma kollama da var. Zira beşikteki çocuğun buna ihtiyacı vardır.

‘’De ki; Müslümanlar için müjde ve hidayet olsun diye, iman edenlerin imanlarını sağlamlaştırmak için o ruhul kudusü indirdi.’’ Nahl Suresi 102. Ayet

Burada inen bir kitaptan değil Cibrilin iniş sebebinden bahsediliyor bence çünkü;

‘’Andolsun Biz onların “Ona bir beşer/insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. Kastettikleri kişinin dili yabancıdır. Hâlbuki Bu Kur’an, açık ve anlaşılır/fasih bir Arapçadır.’’ Nahl Suresi 103. Ayet

Ayetinde ona bir beşer öğretiyor ifadelerini çürütmek için önceki ayette o inenin Ruhul kudüs olduğunu, yani insan değil melek olduğunu vurguluyor ki zaten onların kastettiklerinin de nasıl bir kişi olduğunu açıklıyor. Bence, ikinci ayette geçen durum öncekindekinin melek olduğunu ortaya koyuyor. O öğretileri de Bakara 97 ye göre getirenin Cibril olduğunu ifade ettiğimiz için buradaki ruhul kudüs ancak Cibril olabilir.

‘’De ki Cibrile kim düşmansa.(2:97) Cibril burda kesinlikle belirsizdir. 6:74 baktığınızda 'İbrahimin babası Azere' 5:54 baktığınızda 'Muhammed Allah ın resülüdür' Sad 41 'kulumuz Eyyubu' gördüğünüz gibi Allah birini, onun durumunu veya bulunduğu konumu açıklayarak isimlendiriyor.’’ Şeklinde gelen sruya cevap olarak;

Cibril orada belirsiz yani nekra kabul edilirse o halde ona verilen mana Allah'ın gücü ifadesi bilinmez olmaz mı? Bilinen bir Allah'ın gücünden bahsedildiği için ‘’el’’ takısı gelerek el-cibril olması gerekmez mi?

Aksi halde zaten özel isimlerde ‘’el’’ takısı gelmez ve doğrudan ‘’marife’’ yani bilinen kabul edilir ki burada bir düşmanlıktan bahsedildiğine göre neye ve kime gibi bir belirsizlik olması mantıklı olmaz. Yani Allah düşmanlık etmeyin derken belirsiz bir durum ortaya koyup şüphe oluşturmaz.

O halde düşmanlık etmeyin denilen obje belli olmadı. Bu durumda dediğim gibi ya ‘’el’’ takısı ile ‘’marife’’ yapılmalı ya da bunun özel isim olduğu kabul edilmeli ki o halde Cibril bir isimdir.

 Sizin örnek gösterdiniz ayetlerde ise tamlamaların olduğu gözden kaçmamalı. Muhatap İbrahim değil babası. O yüzden İbrahim ile tamlanmış. Diğerinde Muhammed Allah'ın resulü ifadesi ile tamlanmış. Burada odak Muhammed değil Onun Allah'ın resulü oluşu. Bir diğerinde ise Eyüp değil onun kulluğu odak noktası. Ancak Cibril ayette bir tamlamaya ihtiyaç duymuyor.

Ayrıca Necim suresi ayetlerinde görülecektir ki;

4. O/Kur’an, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir.

5. Onu ona çok güçlü olan öğretti.²

6. O, üstün akıl ve dirayet sahibi [zu mirretin],³ ona yöneldi [f’estevâ],

7. O, en yüksek ufukta iken

8. Sonra yaklaştı ve iyice sokuldu.

9. Öyle ki, (aralarında) iki yay aralığı, hatta daha az kaldı.⁴

10. Böylece (Allah) kuluna vahyedeceğini vahyetti.

11. Gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.

12. (Ey inkârcılar!) Şimdi siz, gördüğü şeyler üzerinde onunla tartışacak mısınız?

13. Andolsun o, onu bir kere daha inerken görmüştü.

14. En son sınır ağacının yanında [sidretu’l-muntehâ],⁵

15. Onun yanında me’vâ bahçesi [cennetu’l-mevâ’] vardır.

16. O vakit sidre’yi kaplayan kaplıyordu.

17. Onun gözü ne kaydı ne de şaştı [tağâ].

18. Andolsun o, Rabbinin büyük delillerini [âyât] gördü.

 

4.ayette vahyedilenden bahsedilir. Yani Resule vahyedilen bir bilgi var. Hemen 5'te onu öğretenin güçlü olduğu ifade edilir. Zaten Cibril de Allah'ın gücü anlamına geldiğinden burada Cibril’in kastedildiği anlaşılır. Bunun bir melek olduğunu da Peygamberimize yönelmiş olmasından, 8. Ayette yer aldığı gibi yaklaşmış olmasından ve iyice sokulmuş olmasından anlııyoruz. Cibril ifadesi meleği değil de sadece Allah'ın gücünü ifade ederse burada yaklaşan ve sokulan Allah olması gerekir. Bu da akışa uygun olmaz.

 11 ayette gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı derken görülen bir varlık olduğunu anlıyoruz. 12. ayette de gördüğü şeyle ilgili onu da tartışacak mısınız derken bu görme olayını teyit ediyor ve hatta 13. ayette bir kere daha inerken görmüştü ifadesiyle ilk vahiy getirdiğinde görmüşlüğüne vurgu yapmış oluyor.

 Tüm bunlara bakarak bir vahiy meleğinin olduğu ve bunun da isminin Bakara 97'ye göre Cibril olduğu görülmektedir.

TEKVİR SURESİNDE CİBRİL

19. Muhakkak ki bu Kur’an, şerefli/yüce bir elçinin (getirdiği) sözdür.

20. O (elçi), Arş’ın sahibi katında sağlam bir mevki sahibidir.

21. İtaat edilen, üstelik güvenilen biridir.

22. Sizin arkadaşınız (Muhammed) asla bir deli değildir.

23. Andolsun onu/Cibril’i apaçık ufukta görmüştür.

 

19.ayette kerim bir elçinin sözü olduğunu ve 20 de o elçinin Allah katında güçlü bir mevkisinin olduğunu görüyoruz. Burada muhammed nebiden değil, ismi kelime manası olarak da Allahın gücü demek olan Cibril’den bahsettiği belli. Zira 23. Ayette onu açık olarak Nebinin gördüğünden bahsediyor. O halde 20 de bahsedilen kendi olamaz. 22 de arkadaşınız deli değil derken 23 de görenin Muhammed nebi olması gerekir. Bu durumda görülen başkası yani Cibrildir.

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RUHUN ÜFLENMESİ (RAHMETİN İLHAM EDİLMESİ) NEDİR VE NE ZAMAN OLUR?

9 YAŞINDA EVLİLİK MESELESİ

RUH VE RUH ÜFLEME HAKKINDA YANLIŞ BİLİNENLER